Sevr Antlaşması Neden Hukuken Geçersizdi? Detaylı Analiz
Selam gençler! Bugün tarihin tozlu sayfalarında yolculuğa çıkıp, Türk milleti için adeta bir kâbus senaryosu olan Sevr Antlaşması’nın neden hukuki geçerlilik kazanmadığını, yani neden resmen çöp olduğunu detaylıca inceleyeceğiz. Bu antlaşma, tarihimizdeki en tartışmalı ve en çok reddedilen belgelerden biri. Pek çok kişi Sevr Antlaşması'nın ismini duyar ama onun neden asla hayata geçirilemediğini, neden sadece kağıt üzerinde kaldığını tam olarak bilmez. İşte tam da bu noktada devreye girip, bu önemli tarihi olayın hukuki ve siyasi arka planını, hatta uluslararası hukuk açısından neden baştan sona sıkıntılı olduğunu en anlaşılır şekilde ele alacağız. Hazırsanız, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğum sancılarının ve ulusal egemenlik mücadelemizin en kritik dönemeçlerinden birine ışık tutmaya başlayalım!
Sevr Antlaşması Nedir? Tarihi Arka Plan ve Amaçları
Şimdi gelelim olayın başına, yani Sevr Antlaşması’nın ne olduğuna ve hangi koşullar altında ortaya çıktığına. Arkadaşlar, Birinci Dünya Savaşı bittiğinde Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri’ne karşı büyük bir yenilgi almıştı. 1918 yılında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile fiilen işgal başlamış, vatan toprakları dört bir yandan düşman kuvvetleri tarafından sarılmıştı. İşte bu ağır yenilginin ardından, İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük güçler) Osmanlı İmparatorluğu'nu tamamen ortadan kaldırmak ve topraklarını kendi çıkarları doğrultusunda paylaşmak için bir plan yapmıştı. Bu planın hukuki zemini(!) olarak da Sevr Antlaşması’nı hazırladılar. Bu antlaşma, 10 Ağustos 1920'de Paris yakınlarındaki Sevr kasabasında imzalandı. İnanılmaz ama gerçek, Osmanlı heyeti bu dayatmaları kabul etmek zorunda kalmıştı, çünkü imparatorluk artık kendini savunacak güce sahip değildi ve başkent İstanbul bile işgal altındaydı. Antlaşmanın amacı gayet netti: Osmanlı'dan geriye sadece küçük bir Anadolu toprağı bırakmak, hatta onu bile uluslararası denetime açık hale getirmekti. Misal, İstanbul Osmanlı’nın başkenti olarak kalsa bile, Boğazlar uluslararası bir komisyonun kontrolüne verilecek, ekonomik olarak da tam bağımsızlık bitirilecekti. Doğuda bir Ermenistan devleti kurulacak, Kürtler için özerklik veya bağımsızlık vaadi vardı, Ege Bölgesi ve Trakya'nın büyük bir kısmı Yunanistan'a bırakılacak, Antalya ve çevresi İtalyanlara, Güney bölgeler Fransızlara verilecekti. Osmanlı ordusu sembolik bir güce indirgenecek, donanması olmayacaktı. Kısacası, bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin tapusunu yırtıp atmak anlamına geliyordu. Ancak Türk milleti bu durumu asla kabul etmedi, etmeyecekti. Sevr Antlaşması'nın kendisi, bu yüzden hiçbir zaman gerçek bir devlet antlaşması gibi muamele görmedi, çünkü arkasında ulusal bir irade yoktu.
Hukuki Geçerliliğini Sorgulayan Temel Nedenler
Şimdi gelelim asıl konumuza: Sevr Antlaşması neden hukuken geçersiz kabul ediliyor? Bu sorunun cevabı aslında çok boyutlu ve derinlemesine incelenmesi gereken bir konu. Uluslararası hukuk prensipleri, siyasi gerçekler ve Türk milletinin bağımsızlık azmi, bu antlaşmanın hiçbir zaman hayata geçmemesinin ana nedenleriydi. İsterseniz bu nedenleri alt başlıklar halinde inceleyelim, böylece konuyu daha iyi kavrayabiliriz. Bu bölümde, Sevr'i geçersiz kılan temel hukuksal ve siyasal dayanakları ele alacağız. Özellikle Osmanlı Hükümeti'nin temsil yetkisi, Misak-ı Milli'nin önemi ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde gelişen fiili durumu irdeleyeceğiz. Bu antlaşmanın sadece bir kağıt parçası olmaktan öteye gidememesinde bu faktörlerin her biri hayati bir rol oynamıştır. Unutmayın, bir antlaşmanın geçerli olabilmesi için sadece imzalanması yetmez, aynı zamanda belirli hukuki ve siyasi süreçlerden geçmesi, ulusal iradeyi yansıtması gerekir. İşte Sevr tam da bu noktalarda çuvallamıştır.
Temsil Yetkisi Sorunu: Osmanlı Hükümetinin Konumu
Arkadaşlar, bir antlaşmanın uluslararası hukukta geçerli sayılabilmesi için en temel şartlardan biri, onu imzalayan tarafın tam ve gerçek temsil yetkisine sahip olmasıdır. İşte Sevr Antlaşması’nın hukuken sakat olmasının ilk ve en büyük nedeni tam da burada yatıyor. Antlaşmayı imzalayan Osmanlı heyeti, o dönemdeki İstanbul Hükümeti'ne bağlı kişilerdi. Ancak bu hükümet, Birinci Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri'nin işgali altındaki İstanbul'da, tabiri caizse, onların gölgesinde hareket ediyordu. Yani, Osmanlı Hükümeti'nin kararları, işgal güçlerinin baskısı ve tehdidi altında alınıyordu. Bu durum, hükümetin bağımsız iradeyle hareket edemediği anlamına geliyordu. Daha da önemlisi, o dönemde Osmanlı Devleti'nin anayasasına (Kanun-i Esasi) göre, uluslararası bir antlaşmanın geçerli olabilmesi için Meclis-i Mebusan tarafından onaylanması şarttı. Ancak, Meclis-i Mebusan, yani Osmanlı Parlamentosu, 1920 Mart'ında İstanbul'un resmen işgal edilmesiyle birlikte dağıtılmış, milletvekilleri tutuklanmış veya sürgüne gönderilmişti. Dolayısıyla, Sevr Antlaşması'nın parlamento onayı alması imkansızdı. Zaten böyle bir antlaşmayı onaylayacak bir meclis de yoktu! Bu durum, antlaşmanın hukuki temelini en baştan zayıflatıyordu. Ayrıca, Anadolu'da Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı ile birlikte, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kurulmuş ve Türk milletinin gerçek temsilcisi olarak ortaya çıkmıştı. TBMM, 1920'de açıldığı ilk günden itibaren Sevr Antlaşması’nı tanımadığını, bunu imzalayanları vatan haini ilan ettiğini açıkça belirtti. Bu durum, antlaşmayı imzalayan Osmanlı Hükümeti'nin artık milletin iradesini temsil etmediği gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Yani, bir tarafta işgal altındaki ve iradesi kısıtlanmış bir hükümet, diğer tarafta ise ulusal egemenliği temsil eden, milletin gerçek gücü olan TBMM vardı. Hukukta buna, de facto ve de jure durumların çelişmesi denir. Sevr, de jure olarak bile sakattı, de facto ise hiç gerçekleşmedi.
Misak-ı Milli ve Ulusal Direnişin Yükselişi
Şimdi de Sevr Antlaşması’nın neden geçersiz olduğunu anlamak için Misak-ı Milli ruhuna ve Türk Kurtuluş Savaşı’na göz atalım, gençler. Misak-ı Milli, yani Ulusal Yemin, Türk milletinin bağımsızlık ve toprak bütünlüğü konusundaki kırmızı çizgilerini belirleyen tarihi bir belgedir. Bu belge, Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarafından 28 Ocak 1920'de kabul edilmişti. Düşünsenize, daha Sevr Antlaşması imzalanmadan aylar önce, Türk milleti kendi kaderini çizdiğini, asla işgale ve dayatmalara boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya ilan etmişti. Misak-ı Milli, açıkça Türk vatanının parçalanamaz olduğunu, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerin bağımsızlığını, kapitülasyonların kaldırılmasını ve boğazların güvenliğinin sağlanmasını içeriyordu. Yani Misak-ı Milli, Sevr Antlaşması'nın getirdiği her türlü parçalanma ve egemenlik kısıtlamasının tam tersiydi. Bu iki belge, tabiri caizse, birbirine düşman iki fikir gibiydi ve aynı coğrafyada yan yana yaşayamazdı. Türk milleti, Misak-ı Milli’yi temel alarak topyekûn bir bağımsızlık mücadelesine, yani Kurtuluş Savaşı’na girişti. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde başlayan bu direniş, Anadolu'nun dört bir yanında filizlendi ve kısa sürede büyük bir güç haline geldi. Sevr Antlaşması, adeta bu direniş ateşini daha da körükledi. Millet, vatanın elden gittiğini görünce daha da kenetlendi. Bu savaş, sadece askeri bir mücadele değil, aynı zamanda Sevr Antlaşması'nın fiili olarak reddedilmesi ve uluslararası arenada geçersiz kılınması anlamına geliyordu. Düşünsenize, bir antlaşma imzalıyorsunuz ama diğer taraf bunu asla kabul etmiyor, hatta canı pahasına karşı çıkıyor ve savaşarak kendi geleceğini belirliyor. İşte Kurtuluş Savaşı, Sevr Antlaşması'nı kağıt üzerinde bile olsa uygulanamaz hale getiren en büyük güçtü. Türk ordusu, Yunan işgalini durdurdu, İngiliz, Fransız ve İtalyanların Anadolu'daki planlarını altüst etti. Bu askeri başarılar, Sevr Antlaşması’nı uluslararası alanda tamamen değersiz hale getirdi, çünkü hiçbir devlet, imzalanmış bir antlaşmayı, antlaşmanın muhatabı olan milletin rızası olmadan ve fiilen yenmeden uygulayamazdı. Misak-ı Milli'nin kararlılığı ve Kurtuluş Savaşı'nın zaferi, Sevr Antlaşması'nın bir hayalden öteye gidemeyeceğinin en somut kanıtıydı.
Uluslararası Hukuk İlkeleri ve Fiili Durumun Değişmesi
Arkadaşlar, uluslararası hukuk dediğimizde aklımıza gelen bazı temel prensipler vardır. Bu prensipler, devletlerarası ilişkileri düzenler ve antlaşmaların geçerliliğini belirler. Sevr Antlaşması'nın hukuken neden geçersiz olduğunu daha iyi anlamak için bu prensiplere de bakmak lazım. Uluslararası hukukta, bir antlaşmanın geçerliliğini etkileyen önemli bir ilke vardır: rebus sic stantibus. Bu Latince ifade,